20 Mart 2009 Cuma

les temps modernes

modern zamanlar...

“ne demeye anlam arıyorsunuz? hayat, anlamlardan değil tutkulardan oluşmuştur.

Charli Chaplin ile başlamalı anlatmaya, Londra'nın taşra olarak tanımlanan fakir bölgesinde dünyaya geldi, büyümeye başladı, çocukca oyunlarını oynadı, 1914'teki ilk filmi Making A Living kadar da hala oyun oynuyordu belki, aslında o film de bir oyundu. Ardından $arlo geldi. O hepimizin bildiği kıyafetleriyle özdeşleşmiş karakter artık bir model olarak karşımızdaydı. Sonra sessiz sinemanın doğuşu, kısa filmler, uzun filmler, komik hareketler, anlamsız sözlü şarkılar... bu görünen yüzüydü ardında muhteşem dokundurmalar, sistemin maydonoz kılıklı çarklarına sıkılan limonlar ve tebessümlü yüzlerde evet ya bakışları...

Filmlerinde dönem koşulları için imkânsız görülebilen mizansenlere, koreografilere ve akrobatik hareketlere yer veren Chaplin, komedi sinemasının bütün örneklerini sonuna kadar korumakla birlikte, heyecanın ve hareketin asgari düzeye çekildiği sahnelerinde ise dramatik yapısını sergileyebilmiştir. Popülist yaklaşımlara, hiçbir zaman benimsemediği bazı yönetim biçimlerine ve teknolojiye yönelik ağır eleştirilerini ise yine bu komedi tarzının içinde eritmiş ve sessizce seyirciye ulaştırmayı bilmiştir.
The Immigrant filminde bir ABD memurunu tekmelediği sahne ve son olarak Altına Hücum filmindeki bazı sahnelerin komünizm propagandası olarak yorumlanması gibi olayların etkisiyle sözde bir başarıya ulaştı ve Chaplin'in ABD'ye girmesi yasaklandı. Bunun üzerine karısı ve çocuklarıyla birlikte hayatının sonuna kadar yaşayacağı İsviçre'ye yerleşen Chaplin, ancak 1972 yılında Oskar Özel Ödülü'nü almak için yıllar sonra ABD'ye geri döndü. Takip eden yılda City Lights adlı filme bir kez daha Oscar ödülünü kazanmıştır. 1975 yılında 86 yaşında iken İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth tarafından şövalye unvanına layık görülmüştür.

Modern;
Bugün. Şuanın normlarına uygun.sözlük anlamı en basit ifadeyle bu. peki kimin şuanı o zaman? senin benim yahut öbürünün, içinde bulunduğumuz toplumun oluşturduğu tanımlanmış zamana uygunluk.
Yeri gelmişken değinmeden geçemeyeceğim, Uğur Gürsoy'un bir karakatüründe kapıyı çalan delikanlı ile kapıyı açan bir başka delikanlı tiple konuşmaktadır. Kapıyı açan pijamalı bir tip, kapıyı çalan ise kravaltlı desenli ceketli bir tiptir aralarında şu konuşma geçer;

kapıyı çalan; ahlak denilen şey toplumlara ve zamana göre çok değişen bişiy.bunu bir sürü kitap filan yazıyor,bilimadamları ha keza... şu anda ahlaksız bulduğumuz bir şeye 20 yıl sonra gülüp geçeceğiz kim bilir?...

kapıyı açan;seninle öpüşme istemiyorum lan! sktir git burdan!... kafamı karıştırıp durma artık benim!

kapıyı çalan: ama bak bilimadamları diyorum 20 yıl sonra gülüp geçicez diyorum!

kapıyı açan: ...

işte modern tam olarak böyle bir şey değildir.

Ama komik diye yazdım.*

Zamanlar;
işte zaman da elimizden akıp gittiğini bilmemize rağmen sürekli akanlara baktığımız süreçtir.
bunun ikisini bir araya getirince nasıl bu kadar eleştirel dünyanın örgüsünü bu denli kavrayıp ortaya koyan bir film çıkabiliyor ve günümüzde elinde hiçbir talep gücü barınmayan işçiler ordusunu dönemi itibariyle bu şekilde anlatabiliyor işte bunu başaran bir yapıttır orjinal adıyla modern times.
günümüzde özellikle tekstil işçileri için çalıştıkları yerde gidecekleri tuvalet zamanının bile sınırlandırıcı projelerin destek görmesi ve bunun hiç bir hukuki dayanağı olmamasına rağmen pazarlanması ve talep görmesi ayrı bir tartışmanın konusudur.
bu filmde dişliler arasına sıkışan işçiye yemek saatinde yemek yedirmeye çalışan charli chaplin o zamandan buna yaptığı gönderme ise ayrı bir komedidir. gerçekten komedi(!)
günümüz krizinde en büyük emeği çalınan kesimlerin beyaz yakalı olarak tabir edilen iyi eğitim görmüş kesim olarak tespit edecek olursak -ne mutlu ki tespit yaptık- durum komediden bir trajedi halini almaya başlamaktadır.
peki tespit ardı çözüm mekanizması çalışacak mı, sanıyorum sıkılan vidaların tornavidası değişmeli. ama kim nasıl işte burda merak devreye giriyor. ama merak etmiyorum çünkü sonum merak kediyi öldürür sözünde ki kedi gibi olsun istemem doğrusu hangimiz isteriz ki der topu kötü kedi şerafettine atıyorum. şerocuğum adına şarkı da yazıldı nil tarafından, afiyet olsun, duydum ki cihangir de iyi mama veriyorlar tosun gibi olmuşsun, toplandık geliyoruz o mamadan bizde faydalanalım diyoruz. sevgi ile kucaklaşıyoruz...

peki neden başlık fransızca onuda işçiler, sanayi devrimi, fransız devrimi diye özetleyelim. ya da özetlemeyelim yok canım yok geçti diyelim ya da demeyelim bilemedim şimdi.

ayrıca hem ne demiş komik insan(!) $arlo ;

“ne demeye anlam arıyorsunuz? hayat, anlamlardan değil tutkulardan oluşmuştur.

1 yorum:

  1. 'peki neden başlık fransızca onuda işçiler, sanayi devrimi, fransız devrimi diye özetleyelim. ya da özetlemeyelim yok canım yok geçti diyelim ya da demeyelim bilemedim şimdi.'
    Yazının genelinden ziyade bu paragrafına takıldım, neden? Şundandır ki:
    Fransız devrimini tetikleyen, evet haklısın, İngiltere'de başlayan sanayi devrimi sonucu ortaya çıkan işçi kesiminin haklarını arama çabasıdır; ama bu devrimin ön saflarında yer alanlar aydın burjuvazi kesim değil midir?
    Şimdi, ülkemizde ve dünyada kendini aydın, entelektüel ve burjuva olarak nitelendiren kesimin uğraşlarına baktığımızda, paragrafa tekrar dönersek 'yok canım yok geçti' demekle sanırım haksız sayılmazsın.
    Güzel ve ilgi çekici bir yazı; zihnine sağlık...

    YanıtlaSil