19 Aralık 2009 Cumartesi

sebepsiz


seyrettim kıyıdan, uzaktan geçen gemileri, yıldızlar geceye alışıyorken ben şehre biraz daha uzaklaşıyordum.
İnsanların kirli hayalleri soğuk havada donuyor ve o kaskatı halde bir bir denize düşüyorlardı.
Geriye de kirlenen koca bir deniz kalıyor, hava bir türlü ısınmak bilmiyordu. Sanki bir bulut kümesi temelli gökyüzünün benim bulunduğum kısmına yerleşmiş, orada bir gecekondu kurmuş gibiydiler. Sevimsizdi. Yabancıydı ama bir mecburiyeti varmış gibi de telaşlı . Bu telaş ona kararsızlığı da getirmiş olacak ki, yağan karlar yere düşmeden eriyor. Denizi temizlemeye gücü yetmiyordu .

kayıp şarkılar çalıyordu iki tarafı dükkanlarla dolu caddede.

Otobüs durakları kuru kalabalıklarla doluydu, kalabalıklar hiçlik gibi tanımsızdı, ruhlarını bir masanın üzerinde unutmuşlar ve zihinlerinde sürekli olmadıkları şeyleri düşlerken buluyorlardı kendilerini.

adımlarım sessiz, adımlarım üzgün, adımlarım yalnızdı.
gece karanlığa ilerledikçe, günün de yaklaştığını biliyor ama bunu aklıma getirmekten özellikle kaçınıyordum.
Yitik umutlar çapkın talih kuşları misali sağ sola bakınıyor ama ne aradığını bilmeden yürüyordu. Benim ise aradığım bir şey yoktu. Sorularım da cevaplarım da ceplerimdeydi. Hava o kadar soğuk olmasına rağmen ellerimi o soru ve cevaplarla dolu ceplerime sokmaya korkuyordum.
hayatla aramda bir masa vardı,
o masa da çeşitli dertlerin dosyalanmış halleri,
notlara iliştirilmiş çözüm önerileri,
kırışmış kitap sayfaları,
ve hasretle karalanmış kağıt parçaları vardı.
misal bir notta kübaya gidiyorum,
güzergah hazır,
önce fransaya ordan güneye uçuyorum,
oraya varınca fakirliğini umursamıyorum insanların,
zenginliği örtüyor sokakları
bilmesem de biliyormuş gibi yapmak hoşuma gidiyor,
aynı bunun bir hayalden olduğuna inandığım gibi,
hoşuma gidiyor işte sebepsiz.
zaten dönmek mümkün değil biliyorum
ve gitmek kadar zor değil
ve sokaklarında yürümek.
ipek yolların üzerinden geçen gökkuşaklarında sıla türküleri söylenir. türkülerde hep o vardır.
sebepsiz gider hoşuna türküler söylemek geceleri karanlık yollarda.

geç vakitlerde ev sıcaklığına giden yolun üzerinde
soğuk havaya doğru söylenen
ve bulut bulut göge yükselen sözler
ulaşınca yerine,
yağacak denizler üzerine,
kirlenmekten yorulmuş
balıklar temizlensin diye.

riyakar insanların
donuk kirli hayallerine
karşı elimde bunlar var;
bir solukluk cam ardında
karanlıklar gibiyim.
yetişmek zorunda her şeye ve biraz fazla önemsemek kendini
sebepsiz.
nasılsa kırılgan bir karanlığın
parçası olacağız en fazla

ve bir sonbahar yaprağı süzülürken denizde
özgürleğe yelken açmayı düşleyeceğiz,
sebepsiz.

18 Aralık 2009 Cuma

yaprak

Bir düştür yaşamak

Kurduğun hayaller kadar hepsi,

Bir cama dayadığın başında şekillenir her biri

Denize doğru dökülen ırmaklar gibi gözleri.


Bir uykunun tam ortasında

Mis gibi ekmek kokularıyla uyanmak

Bir anne telaşında

Bir baba güveninde

Bir sözlük dağarcığında gizlenmek gerekir bazen

Denize doğru dökülen ırmaklar gibi aktığında sözlerin.


Bir darağacında ilmekler geçirilmiş boynuna

Henüz daha 16 yaşında hayallerin

Uzanacak ve dalından koparılacak bir elmayı bekleyen eller yerine

Yüreğini tutuyor ellerin.


Yürek kanlı

Yürek hesapsız atıyor

Bir düşün tam ortasında

Alt tarafı masum bir ekmek kokusu

Ciğerine hain bir sigara gibi doluyor.



yokuş


Dik bir yokuş buldum sürmek için motorlarımı,
kaygandı zemin ve ürkekti küreklerim.

titriyordu ellerim,
avuçlarımda yağmur damlaları.

sel almıştı geçmişi,
sığınaktı gelecek.

birikmiş sığ sular,
sıçrayan çamur sessiz
uzaktan geçen farlar kimsesiz.

kirli herkes
köhne bakışlarda,
kendinden bile habersiz.