13 Nisan 2012 Cuma

Bilmiyorum

Bilmiyorum.
Tuhaf hikayelerin anlatıldığı bir oyun içinde çoğu zaman, anlam veremediğimiz onca şeyle birlikte yaşıyoruz. Ve yaşamak denilen bu tuhaf hikayelerin anlatıldığı oyun ölüme erişme çabasından başka bir şey değil.

Bu yüzden anlam aramanın faydasızlığını tecrübe ediyoruz ve bu çoğu zaman için yeni bir hikaye gibi çıkıyor karşımıza. Güzel hikayeler anlatabilmek isterdim. Çünkü hikayeler güzel anlatılmak istenir.

Fakat asla bu demek değildir ki tüm hikayelerin biz adem oğulları ve kızları için tanımlanan mutluluk kavramları içinde olsun.

Yaşamak bir telaşın içinde durup düşünmeye fırsat olmadan kendimize bilmediğimiz fırsatlar yaratma çabası. ve bu çaba için verilen tüm uğurlar, ne kazandığımızı bile bilmeden sırf bir şeyler kazanmak adına çırpınmalar ölümü satın almaktan başka bir şey değil.
ve sırf bu yüzden bazıları için daha değerli bir şey ölmek.
bazıları için yoksunluk.
bazı yoksullar için ise...

Övünülecek bir şey yok.
Alınacak bir şey yok.
Oyunlar, telaşlar, çırpınışlar.
Gölgenin bir duvara iz düşümü gibi.
Sevmek var bir tek.
Ve sevmek lanetli bir şey.
Gün gelir ve bir deniz kıyısında oturursun
uzağından gemiler geçer
sen gemilerin içindekileri düşünürsün.
Oysa geminin içindekiler karaya sevdalıdır.
Kumun sıcaklığını, taşına ağırlığına düşler kurar.
Ve sen kalkarsın, yürürsün.
O gemi uzaktan öylece geçer.
Ne senin yürümenin önüne geçebilir dalgalar, ne sen durdurabilirsin gemiyi.

Bir nefesi dinlemektir sevmek. Göğüs kafesinin inip kalktığına tanık olmak için tavşan uykularına yatmaktır. Bir şiir yazarsın. Bir kaç kelimeyi bir araya getirirsin. Dilinden dökülmez. Parmakların tutmaz.
Ve uçar gider nefes, sen o nefesin peşinde bir sevdalı.

Bilmiyorum.
Başlar ve biter.
Bitenler bizi başlayanlar düşleri tanımlar geriye. Geride kalanlar, gidenleri, gidenler geride kalanları anlatır. Bilmeden.
Bilemeden gerçekten.
Bilmemeği anlatmaktır bu da işte.