30 Temmuz 2012 Pazartesi

yaz'ı kara.

hey sen usulca sokulan koynuma kin.
kirli bedeninde bir deli ruh.

ruhun, kınının içinde ki bir bıçak.
gögsüne gögsüne saplanır her umut ettiğinde
gök kuşak.

tuttuğun elinde, kandili sönen bir mum ateşi.
canını alırlar sualsiz, dar sokaklar.

yanar ellerin, söner ciğerin.
bu vakitlerde.

bu vakitlerde
sokaklar ki kırmızıya çalar,
adımların kör siyah.
emeğin dört parça,
gök uşak.

ah hayat.
ne zor şey seni sevmek.

nefessiz kalınır, ağustos akşamlarında.
yağmurlar yağar yalnızca uykularda.

darağacında bir badem.
iki ip, bir salıncak.
sallandı çocukluğum
sürttü ayaklarını,
kurudu toprak.

sövdüm geçmişime
peşisıra,
rüzgarlar süpürdü vakitleri.
küfür küfür döküldü
bademin tüm kuru yaprakları.

kimse bilmez derdini
ay ışığında asılı durur bir sonbahar.

klarnet sesleri yükselir,
belki bir düğündür,
belki bir masa başında iki avcının ilk gençlik hikayeleri.

nasıl yakalıyor sanıyorsun notalar seni acılarından.
çaresizlikler içinde
tükettin ya tüm aklını.

korkma, çözümler de buldun sen
soru işaretlerine.

sonuç; yetmiyor ömrün
çok geç
belki başka hayatta.

senin de yaşadığın bir hayatta.
bir çeşme başında
kana kana içtiğin bir tas su. var

bir gök kuşak açılır
yediveren bir tomurcuk topraktan çıkar
sokaklar hala kırmızıya çalarken
bir iki dizen okunur,
seni seven kadınların kocaman dudaklarından;
iyi çocuktu der,
lakin yüzümü güldüremedi diye mutlaka ama mutlaka eklerler.

yarınsız bir gelecekte küfür etmek üzere durduğun yamaçtır son nokta. daha ötesi yok, uçurum özgürlüktür. ne var ki özgürlük mümkün olan bir şey değildir. edirne kapısı zordur. öyle kolay kolay da geçilmez.

8 Temmuz 2012 Pazar

Aptal

aptallık ağacı
aptallık ağacı
İlk kez söyleyecek çok şeyim fakat yazılacak hiç bir şeyim yok.
çünkü
insanız.
ve insanlar
unutkan.
vefasız
ve
aptal.

yoksunluk aslında insanlığın en büyük mutluluğu
farkında değilsin değil mi!?

hep başka şeylerin peşinde doğru yapmaya çalışılanlarla
biraz daha kazıyoruz mezarımızı,
ya benimsin ya değilsin diyerek
fazlasını,
hep daha fazlasını istiyoruz.

ama sonuçta hüzün mutlak.
ışık olmayan gözlerden bulutlara yolculuğa çıkıyoruz ya
aradığımız
karanlığın için bir dolunay.

Üst baş çizik içinde
ayağında paralananların haddi hesabı yok.
yüzler görüyoruz yüzümüze bakan
gülümsüyoruz.
her gün aynı.
bakanlar görüyoruz gözlerinde hiç ışık olmayan.
ağlıyoruz evimizde ve
bir bir biriktiriyoruz
ciğerimizde.

bomboş hayat, öyle boş ki hani şu deney edilen higgs boson 
halt etsin o kadar boş. boşluğun deneyi mi olur, hayatına bir baksana her gün aynı hataları tekrarlamanın başka bir açıklaması mı var?

kütlenin arasında sıkışmış boşluklarız işte hepimiz
sen beni dinlemedin, ben zaten bu hayattan bi bok anlamadım.

tek gerçeklik
gerçekten seni sevenler.
senin sevdiklerin değil.

bak bunu işte öğrendim.
deneye gerek kalmadan.

çekip gitmek mümkün olsa, çok gidilirdi.
öyle çok gidilirdi ki...
artık gidilecek hiç bir olmazdı.
ki insanlar gidiyorlar.
hep gidiyorlar
ve olmayan yerlerde
hep kayboluyorlar.

Bazen o kadar büyük bir aptalım ki ben,
hani dünyanın en büyük aptalı kim diye sual etseler
en önde bayrak dikeni olabilirim.
titreyen yerler adına
yıkılan dünyaların ardından
dehşetle izlediğim ölümün
korkusu
ve hüzün şahittir.

ciddi ruhsal buhranlar birer not defteri gibi
ve
kalem kalem ekleniyor kirli yakama.

aptal, kirli, bombok, yaşlı, şişman, çirkin
ve ölümlüsün
daha kötü ne olabilirsin ki.

İlk kez söyleyecek çok şeyim fakat yazılacak hiç bir şeyim yok.
çünkü
insanız.
ve insanlar
unutkan.
vefasız
ve
aptallaR.

Austos/1958/Sevilla


Yasemin Mori,
-Hayvanlar/Aptal-
 http://www.youtube.com/watch?v=wt8NuBI2K9M