11 Nisan 2010 Pazar

10 Nisan


Ah O zAMANLAR
Hızla kayıyordu trabzanlardan zaman, kazandığı ivme ile daha bir hızlanıyor, sürtünmenin etkisiyle kabuk bağlayan ellerimizi daha bir acıtıyordu.

Acıtmak, ne kadar korkutucu bir kelime değil mi? İnsan hayatı boyunca ne kadar çok karşılaşıyor bu kelime ile...,
ve ne kadar ürküyor karşılaşmaktan.

Doğuyor sancılar arasında, ilk nefes acıtıyor ciğerlerini ve işte başladı hayat. Sonra acıkıyor karnı bir kaç damla süt için göz yaşları ile acıtıyor annesinin yüreğini... büyüyor tanıyor hayatı, seviyor... ah sevmek ne büyük bir acıdır...! neden tanrı lanetledi seni böyle ki?

Kaybetmekten nasıl da korkulur, misketler ya da bir dostun sözleri bazen nasıl da acıtır yüreğimizi. Memlekete sevdalananlar, yarin bembeyaz pamuktan ellerine sevdalananlar, güce paraya sevdalananlar, milyonlarca sebep sayılabilir sevda üzerine...

Sanata sevdalananlar vardır birde,
hayatı anlatmak için bambaşka bir yol seçenler.
Kelimelerle notaları seçen filozoflardan biri eşlik etti işte bize, bir anlığına bile olsa, yolculuğumuzda...

Paco,
Paco de lucia; 14 yaşına geldiğinde artık öğreticek hiç bir şey kalmadığı için hocası tarafından terk edilen bir gitar tanrısı.
Flamenko denilen o büyülü masalın işaret parmağı.

Flamenko ise; gitarın, dansın, ritmin, yanık sesli vokallerin senkronize şekilde yürüdüğü yolun adı.

İşte bu büyük isim 10 Nisan'da İstanbul CRR'de idi. Muhteşen bir gösteriye ekibiyle birlikte imza attı. Arkada o vazgeçemediği palmiye ağaçları ve topuklarını parçalayan Legolas tiplemesiyle Orlando Bloom kılıklı muhteşem dansçısı ile inanılmaz bir hava yakaladılar.
tek kelime ile söylemek gerekirse, tüm ekibiyle İspanya'nın güney esintisini alıp savurdular tüm salona. Sonsuza dek sürecek sanarak büyülenen insanları, sonunda dakikalarca ayakta alkışlatarak ve son bir ziyafetle uğurlamak ister gibi noktaladılar geceyi.

Onlar o geceyle birlikte orada asılı kaldılar. Tüm güzel anılarımız gibi. Bir akdeniz esintisinin vücudumuza bıraktığı izlerle birlikte hatırlanacaklardan oldular.

Ne var ki, Zaman onları da geçmekte ısrarcıydı. Zaman karşısına ne çıkarsa önüne katıp yol almaya devam eden bir zalim de oluyor, yazının en başında bahsettiğimiz acıların da en etkili ve hatta tek ilacı da.

Lügatında, "eyvallah" son sözü olanları;
hoşgeldin diyerek karşılamak mümkün bugünlerde
Çünkü Nisan ile birlikte gelen o sıcacık baharı selamlamak
en güzel dakikalarıdır zamanın.

Kapkaranlık

Bir bulut zindan etmiş ay’ı

Tutsak bakamaz dünyaya

Lakin değil engel ışığını yollamasına

Nasıl olur ki

Bir bulutun esaretinde yaşam,

Var mı doğruyu söyleyin bana

Ayda hayat?

Yalan değilse her şey,

Karanlık yüzünde

Yansıyan kimin yüzü öyleyse?


ve tüm seslerin

bir sahibi var mı

boşlukta asılı duranların

sevdaları

onlarda mı ceza kanunlarına tabi?


Not: Tanıdığım en özel sanatçılardan Ardahan ERYÜKSEL'e ithafen.