9 Temmuz 2016 Cumartesi

merhaba

Ben öldüm.
Şaka yapmıyorum. Son yazım. Adım Eray. Soyadım rivayete göre kozar. Ben bir kozaroğluyum. Dedemin babası balkanlardan göçüp gelmiş. Yunanlılar ile komşu iken öyle gerekmiş trakyaya gelmişler.
Çok acı ve fakirlik çekip bir de üzerine göçmenlik eklemişler. Pek gün yüzü gördükleri söylenemez. Ancak acınacak bir hale de kesinlikle düşmemişler.
Onların devamında bu hayatı yaşama sırası üzerimize giyilmiş.
Kendi savaşımı verdim. Tam otuz yaşındayım. Bir şey anladığımı söylersem yanlış olur lakin az yaşadım dersem de yalan...
Herkes kadar.
Çok düşündüm hayat üzerine, çok okudum, çokça yazdım. Kendim için yaptığım iki şey var. Biri lanet olası sigaraya başlamak, diğeri yazmak. İkisi de ciğerimi oldukça yordu doğrusu.
Güzelliğin en yalını, sorgusuzu, yazmamdı. Bestelememdi. Bilinmeyecek bir sürü şey ürettim. Kimsenin takdirine mahzar olmasını beklemedim. Fakat kötü bir eleştiriyi de işitmedim. Sağolsunlar.
Bir çok hayatı öğrendim yaşadığım sürede. Varolsunlar. Hikayeler güzel anlatılmak için birikirler.
Her haberdar olduğum hayatta öğrendim. Üzerimde sorumluluğunu hissettim. Alnım açık taşıdım bildiklerimi. Pişman değilim. Yüküm ağarcaydı fakat dert etmedim bunu hiç.
Annemin aptallığa varan iyiliğini ve şükretmesini anlayamadım. Fakat onun sırf bize kahvaltı hazırlaması için bütün ömrümü adamaktan dolayı içten bir gurur taşıyorum gögsümde. En güzel savaşımızdı.
Bütün hayatımı kendimi bildim bileli böyle yaşadım. Her şey bir savaş meydanı gibiydi. Bir sıkıntı varsa ve bana el uzanmışsa ya da bir şey yapacağımı biliyorsam mutlaka orada oldum..
Beni tanımladı bu. Kendimi aradım çokça. Kendime, kendimi böyle tanıttım. Fakat her savaş yaralar, ölüm de en derin yaradır. Hiçliğin ortasında sonsuzluk birbirine yakışan iki sevgilidir.  Hayatımı o meydanda dondurdum. Hiçbir zaman mutlu hissetmedim. Mutsuzluğu ise dert etmedim. Yakalarımı kaldırıp elimi cebime sokup yürümekti ergenliğim. En büyük kazanımda bile kaybedenler felsefesini anladım. Hayat izafidir. Çok anlam yüklemek de yüklememek de bir tercih ve tercih etmemek bütün seçenekleri olası kılarken yaşatmaz da seni. İzledim.
Çok izledim. Prangalarımı kırdığımda beynimin ruhumu tanıdım. Büyük bir yönetmendim. Senaryosundan, oyunculuğuna kadar. Müziklerinden, çekimine kadar. Boyut boyut tecrübe ettim. Sevmedim. Gerçeklik algısından uzaklaştıkça mutsuzluğun ne kadar gerçek olduğunu arayışın sonsuz soruların sonsuz, cevapların tek olduğunu erken öğrendim.
Olgunlaşmak sıfatını kabul etmedim. Çünkü dört yaşında olduğum zaman da nasıl düşündüğümü hatırlıyorum. Otuzumda da.
Hayatımı dondurduktan bir süre sonra askere gittim.
Kısa dönem herkesin geçirdiği kadar bir süre.
Bensiz de hayat devam ediyoru çok net öğrendim.
Hep yalnızdım. Bundan çekinmedim. Yalnızlığıma bir tek kişiyi kattım. Ay'ın geceleri onu aydınlatacağı için içim rahat, fakat onun bunu zamanla umursamayacağına da eminim. Hayat devam ediyor. Ve insanlar üstesinden gelebiliyorlar.

Çokça dost biriktirdim. Hepsi zamanla yoluna baktı.
Tek birinin yeri ayrı, asla yalnız yürümeyeceğinin şiarı ile beni gerçekten anladığına eminim, zamanın lordu, doktor. Selam olsun sana.
Sırları çözmeyi hep sevdim. Milyon tane şey gizlenmiş satırlarımı o'na daha ne kadar açık yazabilirim ki..
Zor bir dünya, herkesin kendi savaşı var. ben savaştım ve yenildim. O yüzden artık kendimi toz toprak içinde kirli ve dizlerimin üstünde hissettiğim için bu son satırlarımı yazıyorum. Artık kendim için yaptığım iki şeyden biri olan yazmayı sonsuza kadar rafa kaldırıyorum.
Bunları okuyan var mı bilmiyorum. Okuyana selam olsun. Saygılarımı sunuyorum. Çünkü hayatta hiçbir şey yoktur ki saygıdan üstün olsun.
Austos'tan selamlar
Bir düşümü paylaşmak istiyorum. Bir değirmen bildiğimiz evrenüstü, dönüyor bir kum saati uzayın ortasında. Zamanı öğütüyor ve gezegenler, yıldızlar, yaşamlar yaratıyor. Hiç bitmeyecek, tarifi mümkün olmayan güzelliği ile ah.... keşke resmedebilse sol elim..
Elveda kelimelerim.

Hoşçakalın...

15 Nisan 2016 Cuma

kara şövalye...

hiç durmuyor, çok acı var.
odin,
yemek yemeli...