Bir satırla anlatılır bazen istenen, bazen sayfalarca dökülür kelimeler bir ırmak gibi denize. Bir kaç kişi çok ötesine taşır anlamlar, bir denizi çizebilir güneş tepesinde ve bulutlardan sıyrılmış bir öpücük gibi sevgiliye konan. Martıları ve balıkları aynı karede resmedebilir, görünen rüzgarları bulut yapabilir ve bunlar hepsi gerçekte olmasa bile biz tümüne bir çırpıda inanırız. Böyle bir kanmak hikayelere, bir gün batımı gibi umutla süslü kalp çırpıntısı...
Pablo Neruda'dan söz etmek gerek bu noktada, takvim yapraklarının 1904 ile 1973 arası gösterdiği vakitleri ve çok ötesini anlatan Şili'li büyük şair.
1974 nobel'e layık görülmüş bir diplomot aynı zamanda. Bir diğer gözle bakıldığında gezgin dünya hanında konaklamış bir yolcu;
bir gün bile uzak olma gün uzun
gün uzun anlatamayacağım kadar
trenler bir yerlerde uyuduğunda
insanlar garlarda nasıl beklerse, öyle beklerim seni
bir saat bile gitme gidersen uykusuzluk
damla damla birikir o saatte
ve bir evi arayan bütün duman
yitik yüreğimi öldürmeye gelir belki de
kırılmasın kumun üstünde görüntün
göz kapakların bensiz uçmasın
bir dakika bile gitme sevdiğim
bir an
bile uzaklaşsan
dünyayı dolaşırım yalvarmak için sana
ya dön ya da bırak öleyim diye.
“benim hayatım, bütün hayatlardan oluşmuş bir hayattır; bir şair hayatıdır, demiştir.
Çokta güzel demiştir kendini tanımlamış göçüp gitmiştir.
kendini o kadar iyi anlatmıştır ki tarif için kullanılacak sözcük bulmak zorlaşır.
Bir ağacın dalında duran kiraz taneleri gibi bir dostu da vardır Türkiye'den.
Pablo Neruda denildiğinde ona değinilmeden geçilemez zaten.
Siyasi anlamda aynı kaderi paylaşmışlardır,
aynı yola düşmüş tek bir dalda iki kiraz tanesidir onlar
ve o öldüğünde arkasından şu şiiri yazar Neruda;
niçin öldün ?
ne yapariz simdi biz
sarkilarindan yoksun?
nerde buluruz baska bir pinar ki
orda bizi karsiladigin gülümseme olsun?
seninki gibi atesle su karisik
aciyla sevinç dolu
gerçege çagiran bakisi nerde
bulalim?
kardesim,
öyle yeni duygular, düsünceler yarattin ki
bende,
denizden esen aci rüzgâr
kapacak olsa bunlari
bulut gibi, yaprak gibi sürüklenir
yasarken seçtigin
ve ölümünden sonra sana barinak olan
oraya, uzak topraga düserler.
al sana bir demet sili kasimpatilari
al güney denizleri üstündeki ayin soguk parlakligini,
halklarin savasini, kendi dövüsümü
ve yurdumun kederli davullarinin boguk
gürültüsünü
kardesim benim, dünyada nasil yalnizim sensiz,
çiçek açmis kiraz agacinin altinina benzeyen
yüzüne hasret,
benim için ekmek olan, susuzlugumu gideren, kanima
güç veren
dostlugundan yoksun.
hapisten çiktiginda karsilasmistik seninle,
zorbalik ve aci kuyusu gibi los hapisten,
zulmün izlerini görmüstüm ellerinde,
kinin oklarini aramistim gözlerinde,
ama parlak bir yüregin vardi,
yara ve isik dolu bir yürek.
ne yapayim ben simdi?
tasarlanabilir mi dünya
her yanina ektigin çiçekler olmadan
nasil yasamali seni örnek almadan,
senin halk zekani, ozanlik gücünü duymadan?
böyle oldugun için tesekkürler,
tesekkürler türkülerinle yaktigin ates için.
yorumsuzdur.
şu an onun siyasi düşünceleri zerre kadar umrumda değil
ve bundan da bahsetmek gelmiyor içimden,
ben şuan onun kelimeler ile yaptığı
sanatın resmine bakmak istiyorum doya doya...
hayranım öpüşlerde paylaşılan sevdaya,
döşekte ve ekmekte paylaşılan.
sevda bu, kimi sonsuza uzar
kimi bir yıldız gibi kayar.
sevda özgür olmalı ki,
dönüşebilsin sevgiye.
sevda kutsallaşır yakınlaştıkça,
kutsallaşır uzaklaştıkça.
Ve evet işte bunlardır zamanı anlatan ve değerli kılan.
Bir saat gibi geçip gideni gösteren sayılardan çok kelimeler ile işlenmiş kum tanelerini zaman kabul ettirmiştir Neruda ve bir kiraz tanesi gibi ilkbaharda açan ve satır aralarına gizlenmiş hep sonbaharı anlatan.