Aya doğru yolculuk etmemiz gerekiyor, dedi. Kenarına devrildi, önce dizlerini yola dayadı ve baktı.
Bir duvara sırtını yaslamayalı uzun zaman olmuştu.
Tepeye esen rüzgarlar yolu ay tozları ile aydınlatıyordu.
Ve yollar uzadıkça gölgeler silikleşiyor,
ışıklar gibi
Zamanı eskitiyordu.
Bir gülüş gibi
Hastalıklı zihnimde parıldıyan yüzler arasında
Bir ses aradım
Bana ait sesime gizlenmiş bir ses,
Karanlık daha koyu bir karanlığı fisildıyordu.
Bir şehir
Dalgaların vurduğu sahillere uzak
Ah serin yaz,
sabaha karsı rüzgarları,
Özlemek tam olarak böyle bir şey olmalı.
Savrulan saçlarının değil
Bu kaygıların kokusu
Biraz karamel biraz vanilya
Tadını hiç sevemedim oysa
Bir rüya gibi kalsa her şey
Gerçek denilen o ağir ve demirden
taş körfezi dönünce beliren silüet ,
Ve tam kalbinin üzerine oturan nefes darlığı.
Çıkartılmış kelimeler* ve susarak söylenen binlerce,
kanat çırpar kaldıkça mutlaka içinde.
Tüm eski hikayelerin bir anlatımlık canı kalsa
Ve hikayeler guzel anlatılmak isterler diye düşse bir gün yüzüm aklına
Kaç küfür
Hasretle dolar?
Ve daha ne kadar yankilanır halılarını kaldırdığın odanda!
Şimdi Şehrin ışıkları
Gecenin üçü ya da dördü
Ve uyku tutmayan kelimelerin
Huzursuz sabahları
Bir derin nefes alınacak yollar
Bir iki mola mesafesinde susturulacak nice biçare düşler olacak
Unutma düştügünde kanadı dizin yasin sekiz idi
Yirmi sene geçse de adın değişmedi !
Nicolas Jaar-Winter rose -- http://www.youtube.com/watch?v=qybnGC_yCRQ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder