Doktor, ışığı gösterdi. Işık bir kaç bin yıl öteden geliyor olabilirdi, ancak bu uzaklık, onu merak etmemek için yeterli değildi. Sessizce alınan yolların heyacanını duyuyordu. Bu heyacanını anlayabiliyordum. Evren karanlık bir boşluktu ve karanlığı sesten başka hiçbir şey aydınlatamazdı. İşte doktorun sahip olduğu sır buydu.
Doktor'un telefonu çaldı ve dudaklarını kımıldatmadan konuştu;
"Bir ses telefonun ucunda
Tanıyor mu beni, Beni mi?
Hangi beni?
Nedir benden istediği
İstediği bende midir? Yoksa deli midir nedir?
Ben ne vaat ettim ki alo demekten başka
Onun alosunu duyunca
Aramasa ben açmazdım o telefonu
Zaten benim telefonum kablolu
Üşenirdim yerimden kalkmaya
Aramasaydın o kadar ısrarla ben mi dedim sana
Çevir benim numaramı, belki de boşa konuşuyorum
yalnızca yanlış numara…"
telefonu kapattığında, karşısında ki değişmişti. Değişimin başlayacağı noktayı bilemezsin fakat hissedebilirsin, bu his seni o değişime hazırlar ve değişim zamanı geldiğinde kaçınılmaz olur. Sonsuz bir döngüde kaybettiğim her şey için sorumlu tuttum kendimi. ben bir başıma bir oğul, aşklar aldım ekledim kırılan dallarıma.
Sır mı hayatın bug'u mı!?
-oyunbozan-
doktor, bir söylesen
anlamsız kelimeler bize tutunmak için bir sabit vermese de, sabit aradığımız da belki de o anlamsız kelimelerin kaynağına tutunabilir dallarımız.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder