3 Ocak 2010 Pazar

2010

Yıl olmuş 2010

Biz hala Pink Floyd dinliyor, Chagall sergilerinde kübik yapıtlara olmayan anlamlar yüklüyoruz. Ve dikkat kesiliyoruz üçgen masalarda ki kare muzlara.

Yıl olmuş 2010

Biz hala Another brick in the wall diye bağırırken, birileri bağıranların arkasından ellerini sinsi tüccar hareketiyle ovuşturuyor. Ve dikkat kesiliyoruz son zamların nasıl ölmüş bedenlere saplanan bıçaklar gibi hareketsizce selamladığına.

Yıl olmuş 2010

Biz hala hey you diye işaret ederken, birileri birilerinin üzerini çiziyor, kalemini kırıyor. Ve bu arada biz dikkat kesiliyoruz Bihter'in gögüslerine, Behlül’ün kıydığı ipek saçlarına(!)

Yıl olmuş 2010

Biz hala birileri için wish you were here diye ağıt yakarken, birileri buradayım ulan “belliyorum toprağınızı” diyor, duymuyoruz. Aşağı bakıyoruz önce, önümüze, serde utangaçlık desen değil, vurdumduymazlık desen belki… sonra yukarı bakıyoruz, üzerimizde uçan kuşların kanatları korkutuyor, peki ya yüzümüze çarparsa telaşı kaplıyor bünyeyi… En iyisi mi bakmamak, hepimizin yapmayı çok iyi öğrendiği gibi baktığını görmemek, sıyrılmak diyoruz sözlüklerde anlam olarak aradığımız tel maşa hikayelere…

Yıl olmuş 2010

Biz hala high hopes peşinde dayıyoruz başımızı camlara, uzaklara diktiğimiz gözlerimiz önünde üşüyen hayallerimiz titriyor, sevgilinin eli gibi alıp ellerimiz arasına ısıtmak namümkün, işte bu feci koyuyor adama… Çünkü biz bildik ki kalacak her şey aynı ve hep gidilecek bir şeydir hayaller, kalıp savaşmak gerekiyormuş bazen, geç öğrendik. Bu sefer hayaller gelmedi ardımızdan, kaldık mı orta da soğukta kalmış bekçi düdüğü gibi, çevir öttür, döndür öttür tok sesler yankılanır boş sokaklarda…

Yıl olmuş 2010

Biz hala marooned, hala çokça çocuk

Saklanıyoruz ebelenmemek için o ağacın ardında,

Ağaç sımsıkı tutunmuş toprağa güven veriyor bize ya,

Dalları kırılgan ama

Hala sallanıyor salıncağımız bir sağa bir sola

Uzaktan seslenen ses adımızı çağırıyor

Mutlu ediyor hala bizi yağmur sonrası çıkan gökkuşağı

Ve yetiyor şarkılar söylemimize

Güne dönmüş yüzünü papatyaların selamları.

Evet yıl 2010

Biz hala Pink Floyd dinliyor, çocukça hayallerimizin peşinde bir uçurtmayı havalandırmak için koşar gibi dört nala adımlarda, gökyüzüne balonlar salıyor, yağmurların yağınca dilimizi dışarı çıkarıyoruz.

Biz hala en büyük dertleri yaşadık sayıyor, kahve fincanımız çatlayınca dünya başımıza yıkılmış sayıyoruz.

Biz hala derin nefeslerle aşkı çekiyoruz ciğerimize ve gamı atıyoruz üfleyerek dışarıya,

Çünkü yaşıyoruz.

Dokununca parmaklar rüzgar gibi parmaklarımıza, tenimiz titriyor

Uyandığımız anda özlüyoruz zorla çıktığımız o sıcacık yatağı,

Bir şeylere sahip olmak için kazanmak zorunda olduğumuza inandırılmış o paralar için, her seferinde en değerli şeylerimizden vazgeçtiğimizi biliyoruz ve bunu bir sırmış gibi kendimizden bile saklıyoruz.

takvim yaprakları gibi savrulmanın da, bir nehrin çağlayan sularında süzülmenin de, bir yokuşun başında "vay arkadaş ne dikmiş" demenin anlamalarını da kazıyoruz yüzümüze.

yıl olmuş 2010

welcome to the machine diyen biri çıkana kadar

time’ın sirenleri çalınır kulaklarımızda…

En azından hala yeşil ağaçlar

Gök hala biraz mavi

Denizler de öyle özlem kokuyor çoğu kez

Ve dalgalar kıyıya vuruyor çığlıklarla

Güneş doğuyor inatla

Ve ay parlıyor kara bulutlar arasından sıyrılabilirse,

Yine gelir ağustos

Ve ardından ekim

Gelirse de gelmezse de

Esiyor rüzgar başına buyruk bir halde…

2 yorum: